Kıbrıs'ta sular bir kez daha ısınıyor ve bu kez gündemin merkezinde, onlarca yıldır kanayan bir yara olan mülkiyet meselesi var. Kıbrıs Cumhuriyeti'nin, adanın kuzeyindeki Kıbrıslı Rumlara ait mülkleri yasa dışı şekilde kullandığı veya geliştirdiği iddia edilen kişi ve şirketlere yönelik başlattığı hukuki süreç, son dönemdeki tutuklamalar ve uluslararası alandaki girişimlerle somut bir hal aldı. Lefkoşa'dan gelen sinyaller, bu adımların münferit olaylar olmadığı, aksine kararlı ve uzun soluklu bir politikanın parçası olduğu yönünde. Peki, bu kararlılığın arkasında ne var? Ve en önemlisi, Lefkoşa'nın elinde, hedefteki isimleri içeren bir "liste" mi bulunuyor?
Verilen bilgilere baktığımızda, Kıbrıs Cumhuriyeti'nin mülkiyet meselesine yaklaşımının özellikle 2017'deki müzakere masasının devrilmesi ve 2019'da Kapalı Varoşa'nın (Maraş) açılması girişimleriyle yeni bir boyut kazandığını görüyoruz. İsminin açıklanmasını istemeyen bir kaynağın ifadeleriyle, "en üst seviyeden verilen komutlar" ve "Cumhuriyetin gerekli kurumlarının kararlı adımları" söz konusu. Bu durum, meselenin artık sadece diplomatik veya siyasi bir başlık olmaktan çıkıp, aktif bir hukuki mücadele alanına dönüştüğünü gösteriyor.
Bu mücadelenin ciddiyeti, başvurulan yöntemlerde de kendini belli ediyor. Sürecin "Avrupa hukukunu çok iyi bilen isimlerce" yürütülmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarının titizlikle incelenmesi ve uluslararası hukuk uzmanlarından destek alınması, Lefkoşa'nın attığı adımların hukuki zeminini sağlamlaştırma gayretini ortaya koyuyor. Bu, rastgele veya anlık tepkiler yerine, planlı ve sistematik bir stratejinin devrede olduğunu düşündürüyor.
Gelelim o kritik soruya: Lefkoşa'nın elinde bir "isim listesi" var mı? 2022-2023 döneminde ortaya atılan "yüzlerce ismi alakadar eden bilgiler" iddiası, bugüne dek teyit edilememiş olsa da, son gelişmeler ve içeriden gelen bilgiler bu ihtimali güçlendiriyor. Eski bir yetkilinin paylaştığı detaylar ise meselenin ciddiyetini ve karmaşıklığını gözler önüne seriyor.
Bu kaynağa göre, yürütülen tetkikler sonucunda "yağmalama olayına karışan çok sayıda ilginç isim" tespit edilmiş. Bu isimler sadece müteahhitler veya emlakçılarla sınırlı değil; aralarında hukukçular ve hatta siyasetçiler de bulunuyor. Daha da çarpıcı olanı, Kıbrıs sorununda "çözüm yanlısı" olarak bilinen bazı figürlerin dahi bu hukuk dışı yollara saptığının gözlemlenmesi. Ve belki de en ironik ve düşündürücü olanı, ekonomik çıkar güdüsüyle hareket eden ve "işgal altındaki bölgelerle şüphe uyandırıcı ilişkiler içerisine giren" Kıbrıslı Rumların da bu denklemde yer alması.
Bu tablo, Kıbrıs Cumhuriyeti'nin elinde spesifik bir "liste" olup olmadığını kesin olarak söylemese de, çok daha fazlasına işaret ediyor: Kapsamlı bir soruşturma, detaylı bir bilgi havuzu ve bu havuzdan hareketle adım atma kararlılığı. "Liste" belki fiziksel bir belge değil, ancak kimlerin, hangi mülkler üzerinde, ne tür işlemler yaptığına dair detaylı bir veri tabanının varlığı kuvvetle muhtemel görünüyor.
Eğer bu bilgiler doğruysa ve hükûmetin kararlılığı sürerse, önümüzdeki dönemde Kıbrıs'ın kuzeyindeki mülkiyet düzeni ve bu düzenin aktörleri açısından çok daha çalkantılı günler yaşanabilir. Tutuklamaların ve hukuki süreçlerin devam etmesi, sadece adı geçen kişileri değil, genel olarak kuzeydeki yatırım ortamını ve siyasi atmosferi de derinden etkileme potansiyeli taşıyor.
Sonuç olarak, Lefkoşa'nın elinde somut bir "liste" olup olmadığı sorusu hâlâ net bir cevap beklese de, Rum tarafının mülkiyet meselesinde vites yükselttiği ve elindeki hukuki ve bilgisel donanımı kullanmaktan çekinmeyeceği açıkça görülüyor. Bu durum, sadece hukuki değil, aynı zamanda siyasi ve toplumsal sonuçları da olacak yeni bir dönemin kapısını aralıyor olabilir.