Dr. Nikolaos Stelya
Çocukluğumuzun vazgeçilmeziydi. Her bakkalda, büyük bir file torba içerisinde renk renk satılırdı. Petrolü andıran kendine has bir kokusu vardı. Babamızdan kaptığımız harçlıkla koşar, her defasında farklı bir rengini seçerdik. Elimizde birkaç gün bile dayanmazdı. Ya bir çakıl taşına denk gelip patlar ya da bir evin çatısına kaçar, orada takılı kalırdı.
Çocukluğumuzun bu vazgeçilmez eğlencesi, o içi hava dolu plastik top, bazen de diğer takım veya sınıf arkadaşlarıyla dalaşmalarımızın sebebi olurdu. Mesela yeni bir top aldığımızda ve kendimizden geçerek oynamaya daldığımızda, üst sınıflardaki çocuklar hem yeni topumuzu hem de keyfimizi kıskanır, maçımızı bölüp topumuza el koyarlardı. Sonra da az önce bizim neşeyle oynadığımız sahada, bizden kaptıkları topla nispet yaparcasına maç yapmaya başlarlardı.
Bu bariz hırsızlık ve arsızlık karşısında sessiz kalacak değildik ya! Bizden çalınan topla oynanan maçın bitmesini, daha doğrusu teneffüs zilinin çalmasını beklerdik. Büyükler oyun sahasından ayrılır ayrılmaz karşımıza iki seçenek çıkardı: ya bize ait olan topu bırakıldığı yerden kapıp kaçmak ya da onların keyfine son vermek için topu patlatmak. Hatırladığım kadarıyla, ikinci seçenek bize çoğu zaman daha "hınzırca" gelirdi. Böylelikle o paylaşılamayan topu patlatarak hem büyüklerden öcümüzü alır hem de bu karşı hamlenin verdiği eşsiz hazzı tadardık. Bir bakıma, ergenlikten yetişkinliğe adım atarken "büyük bir iş başarmanın" tadına varırdık.
Bu hikâyeyi bugün neden hatırladım biliyor musunuz? Kıbrıs'ın her iki tarafında son dönemde süren hukuki süreçleri yakından takip ederken, aklıma birden o buram buram kanserojen madde ve petrol kokan futbol topu geldi. Uzatmadan izah edeyim: Kıbrıs Rum toplumunun bir kısmıyla beraber, bizim ajanstaki "büyüklerimiz" de kafayı son dönemde gündeme damgasını vuran mal-mülk davalarına takmış durumda. Hal böyle olunca her hafta ikide bir "Niko, Alman emlakçının davasını takip etsene!", "Niko, Simon Aykut davası bugün sende!" komutları havada uçuşmaya başladı. Hayatında hiç hukuk meselesi takip etmemiş olan amatör mahkeme muhabiri Niko da böylece kendini Lefkoşa Kaza Mahkemesi'nde buluverdi. Hamdolsun, kısa zamanda mahkemenin mübaşirinden çaycısına, tercümanından avukatına, savcısına kadar herkesle ahbap olup içli dışlı olduk. Bitmek bilmeyen hukukî süreçlerde, her duruşmada 3.000 kelimeyi aşan notlar tut, sonra oturup onları 700 kelimelik bir habere dönüştür. Üstelik arada tam olarak anlamadığın bir yığın hukuki terimle boğuş! Niko'nun işi zor anlayacağınız…
Güney'deki "gasp" davaları yetmezmiş gibi, son haftalarda Kıbrıs'ın kuzeyinde beş Kıbrıslı Rum yurttaşın alıkonulması gündeme geldi. Kamuoyunda artık "Mavi Dosya" olarak bilinen davayla bağlantılı olarak "kamu düzenini bozma", "casusluk" ve "muhaceret kurallarını ihlâl etme" gibi suçlamalarla, yaşları ilerlemiş ve sağlık sorunlarıyla boğuşan beş insanımız cumartesi erken saatlerde kuzeydeki Merkezi Cezaevi'nin yolunu tuttu.
Kuzeydeki bu son hadise, Kıbrıs Türk liderliğinin güneydeki "gasp" davaları nedeniyle Rum tarafına "misilleme" niteliğinde mesajlar gönderdiği bir döneme denk geldi. İster istemez bu manidar zamanlama, aklıma ilkokul yıllarındaki plastik top tecrübemi getirdi. Kısaca özetleyeyim: 1963'ten beri uluslararası meşruiyet kisvesi altında iki toplumlu Kıbrıs Cumhuriyeti'ni "Zorunluluk Yasası"nın gölgesinde Akdeniz'deki ikinci bir Helen devletine dönüştüren Rum tarafı, taşınmaz mallar üzerinden hukukî düzlemde geç de olsa "top çevirmeye" başladı. (Geç dememizin nedeni, bu adımın çok daha önce atılabileceği düşüncesi). Rum tarafı dava üstüne dava açarak topla oynarken, Türk tarafı ise beş ileri yaştaki yurttaşın birçok açıdan tartışmalı bir kararla alıkonulması ile "topu patlatıverdi". Yani anlayacağınız, bir nevi kısasa kısas durumuyla karşı karşıyayız. Adanın her iki yakasındaki milliyetçilerin, bu top çalma/patlatma hadisesini kendi açılarından haklı göstermek ve bu yönde bir algı yaratmak için harekete geçecekleri kesin. Aynı şekilde, siyasi düzlemde adada gerilen ortamın, Kıbrıs Türk tarafında seçimler öncesi milliyetçi-popülist Sağa, Rum tarafında ise yaklaşan milletvekilliği ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ELAM ile "yalnız" yürüyen mevcut liderliğe yarayacağı da öne sürülebilir.
Kısacası; Kıbrıs'ta plastik top patladı. Bundan sonrası için vay halimize! Bir nöbetçi öğretmen ya da müdür bulsak da şikâyete gitsek! Belki kendi çıkarları gereği olaya müdahale eder, topla nispet yapan tarafla topu patlatanı disipline gönderir, kim bilir? Şaka bir yana, bazılarının "bitti" zannettiği Kıbrıs meselesi başta olmak üzere birçok cepheden son saatlerde "rejim düştü düşecek (İran)", "bölgeye yeni müdahale gelebilir (Suriye)", "ABD-Rusya tangosu çok şeylere gebe (Ukrayna)" türünden tuhaf bilgiler dolaşıyor. Bu karışık ortamda her şey olabilir! Müdür Bey (dış güçler), şu top işine bir an evvel el atsanız da biraz atraksiyona tanıklık etsek mi acaba? Malum topumuz patladı, yaz günü ne ile meşgul olacağız bu küçük adada?
Foto: Gemini AI teknolojisi ile yaratıldı.