Mertkan Hamit*
Bir ayı aşkın süredir beş Kıbrıslı Rum hapisteydi. Sağlık sorunları olan, yaşlı insanlar. Tutukluluk süreleri uzadı, davaları ertelendi. Biz ne yaptık? Sessiz kaldık.
Sonra aynı kişilerin avukatı Murat Metin Hakkı tutuklandı, ertesi gün elleri kelepçeli mahkemeye çıkarıldı. Birden herkesin sesi yükseldi. Siyasetçiler, partiler, sosyal medya… Peki neden?
Seçici Vicdan
Çünkü Murat M. Hakkı “bizden biri”. Onu tanıyoruz, onunla empati kurabiliyoruz. Kıbrıslı Rumları ise “öteki” olarak kodladık. Onların hak ihlali karşısında susmak daha kolay geldi.
Çünkü kelepçe görüntüsü gözümüze çarptı. Soyut bir mağduriyet değil, somut bir simgeydi. Televizyonda, sosyal medyada tekrar tekrar dolaşan bir kare… Sessiz kalmak mümkün olmadı.
Çünkü siyaseten işimize geldi. Rumların tutukluluğu “misilleme” gibi görülüp geçiştirildi. Avukatın kelepçesi ise hükümete yüklenmek için malzeme oldu.
Ve en önemlisi, çözümsüzlüğün yarattığı umutsuzluk… Yıllardır süren kayıtsızlık, bizi “öteki”nin acısını duymamaya alıştırdı.
Hukukun İflası
Birileri bir yandan “Taşınmaz Mal Komisyonu’nun meşruiyeti tescillendi” diye övünüyor. Diğer yandan başvurucuları caydırıcı uygulamalarla bu zemini kendi elleriyle çökertiyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin tanıdığı yolun altını kendi elimizle oyuyoruz.
Şeffaflık yok, tutarlılık yok. Hukuk siyasetin sopası haline gelmiş durumda. Ve biz hâlâ “neden uluslararası alanda güven kaybediyoruz” diye soruyoruz.
Kelepçe sadece bir tedbir olmalı. Kaçma ihtimali olmayan bir avukatı elleri bağlı mahkemeye getirmek, kişiyi değil adaleti küçültür.
Ama aynı şey beş Kıbrıslı Rum için de geçerli değil mi? Onlar için neden ses çıkarmadık? Çünkü adanın her iki tarafındaki toplumlar, etnomilliyetçiliği merkeze alan kurumsallaşmış ilişkilerin bir sonucu olarak adaleti bile seçici yaşıyoruz. Oysa adalet seçici olursa, adalet olmaktan çıkar.
Çözüm Yanlılarının İmtihanı
Çözüm isteyenler için mesele daha da ağır. Eğer siz bile sadece “bizimkilerin” hakları için ses çıkarıyorsanız, yarın çözüm masasında “herkes eşit olacak” dediğinizde kim size inanır?
Çözüm yanlılarının sınavı budur: Herkes için adalet talep etmek. Kuzey’de Kıbrıslı Rumların, Güney’de Kıbrıslı Türklerin haklarını savunmak. Evrensel bir dil kurmak. Ötekinin mağduriyetine de sahip çıkabilmek.
Çözüm İstemek Yetmez, Barış Kurmak Gerek
Ve son nokta: Çözüm istemek ile barış kurmak aynı şey değildir. Çözüm, masada imzalanacak bir anlaşmadır. Ama barış, günlük yaşamda, adaletin herkese eşit uygulanmasında, ötekine empatiyle yaklaşmakta ve hak ihlallerine karşı ses çıkarmakta kurulur. Bu iradeyi sergilemek için müzakere masasına ihtiyaç yoktur. Bu siyasi bir tercih, temel bir hareket noktasıdır. Hayatın her anında bunu yansıtmak gerekir.
Bugün ihtiyaç duyulan, sadece çözüm yanlısı bir siyaset değil; aynı zamanda amasız ve fakatsız barış kurucu toplumsal iradedir, adanın her iki yakasında da…
* Bu yazı ilk defa 5 Eylül 2025 tarihinde Ekopolitix sitesinde yayımlandı