Skip to main content

TLF Özel. Ankara Koridorlarında Kıbrıs Depremi: Bahçeli'nin 'İlhak' Çağrısı Neyi Amaçlıyor?


Dr. Nikolaos Stelya

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin, partisinin meclis grup toplantısında uluslararası mecrada tanınmayan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin (KKTC) Türkiye'ye katılması yönündeki çağrısı, Kıbrıs ile başkentteki siyasi ve diplomatik çevrelerde büyük bir yankı uyandırdı. KKTC'de federasyon çözümünü savunan Tufan Erhürman'ın cumhurbaşkanlığı seçimini kazanmasının hemen ardından gelen bu sert çıkış, Ankara'daki farklı siyasi kanatlar arasındaki derin görüş ayrılıklarını ve ulusal güvenlik stratejilerine yönelik alttan alta yürüyen bir mücadeleyi gözler önüne serer nitelikte.

MHP lideri Bahçeli, TBMM'deki konuşmasında oldukça net bir tavır sergiledi. "Kıbrıs Parlamentosu âcilen toplanmalı, seçim sonucu ve federasyona dönüşün kabul edilemeyeceğini ilan etmeli ve Türkiye Cumhuriyeti'ne katılma kararı almalıdır," ifadelerini kullanan Bahçeli, "Kıbrıs millî davamızdır, bu davadan geri dönüş yoktur. Kıbrıs Türk'tür, Türk'ün öz vatanıdır. Federasyon teklifinin geçerliliği yok," diyerek müzakere kapılarını tamamen kapattı. Bahçeli, konuşmasında pazar günü yapılan seçimlere de değinerek, %62,83 gibi düşük bir katılımla gerçekleşen seçimlerde Tufan Erhürman'ın %62,80 oyla kazandığını, Ersin Tatar'ın ise %35,77'de kaldığını belirtti.

Seçim Sonuçları Ankara'daki "Şahinleri" Endişelendirdi

Bahçeli'nin bu çıkışının zamanlaması, siyasi analistler tarafından manidar bulunuyor. The Levant Files'a konuşan ve isminin gizli kalmasını isteyen üst düzey bir Ankaralı kaynak, "Büyük bir devlet tecrübesine sahip Devlet Bey'in 'Kıbrıs Türkiye'ye bağlansın' sözünü şans eseri sarf ettiğini hiç zannetmiyorum," diyerek açıklamanın rastgele olmadığını vurguladı. Kaynağa göre bu çıkış, sadece MHP tabanına yönelik bir mesaj değil, aynı zamanda hükûmet içindeki ve devlet bürokrasisindeki belirli çevrelere yönelik güçlü bir uyarı niteliği taşıyor.

Ankara'daki "şahin" olarak nitelendirilen bazı sivil ve askerî çevreler, Erhürman'ın zaferini büyük bir endişeyle karşıladı. Bu kesimler, lider değişimi sonrası Birleşmiş Milletler (BM) gözetiminde adada yeniden müzakere sürecinin başlayacağından ve Türkiye'nin 2017 sonrası benimsediği "iki devletli çözüm" politikasından taviz verileceğinden kaygı duyuyor. Onlara göre, federasyon masasına dönmek, ulusal çizgiden tehlikeli bir sapma anlamına geliyor.

Ekonomik Kriz ve Batı ile Yumuşama İsteği Dengeleri Değiştiriyor

Diğer yanda ise özellikle derinleşen ekonomik kriz nedeniyle Batı ile ilişkileri normalleştirmek isteyen bir kanat bulunuyor. Bu çevreler, Erhürman'ın seçilmesini, Kıbrıs meselesi üzerinden Batı ile diyaloğu yeniden canlandırmak için bir fırsat olarak görüyor. Müzakere masasına dönüşün, Türkiye'nin uluslararası alanda elini güçlendirebileceğini ve ekonomik olarak rahatlama sağlayabileceğini düşünüyorlar.

Ankara'daki şahin kanat ise bu bakış açısını "tehlikeli" buluyor ve 15 Temmuz darbe girişimi sonrası şekillenen ulusal güvenlik konseptinden geri adım atılmasına kesinlikle karşı çıkıyor. Bu çevrelerin Suriye politikasıyla ilgili de benzer bir katı tutum içinde olduğu belirtiliyor. Suriye'nin kuzeyinde sınırlı bir askerî operasyonla Kürt hareketinin otonomi hedeflerine set çekilmesi gerektiğini savunan bu kanat, Kıbrıs'ta da benzer bir kararlılık bekliyor. Ankaralı kaynağın ifadesiyle bu kesimler, "Kürt meselesinde Öcalan üzerinden örgütün tasfiyesini sağlar ve yeni Anayasayı kurarsak ne âlâ. Olmadı Suriye'nin kuzeyinden başlayarak yolumuza bakarız," diyerek alternatif senaryoları masada tuttuklarını belli ediyorlar.

İşte Devlet Bahçeli'nin çıkışı, tam da bu iki zıt görüşün çatıştığı bir ortamda, şahin kanadın hükûmete yönelik bir "ayar verme" ve "kırmızı çizgileri hatırlatma" hamlesi olarak okunuyor.

Kökleri Derin Bir Stratejik Ayrışma

Devlet Bahçeli'nin "ilhak" çağrısı, KKTC seçim sonuçlarının tetiklediği, ancak kökleri daha derinde olan bir stratejik ayrışmanın su yüzüne çıkmış halidir. Bu durum, Türkiye'nin dış politikasında iki ana akımın mücadelesine işaret ediyor: Bir yanda, ekonomik pragmatizmi önceleyen ve Batı ile ilişkileri normalleştirme yoluyla krizden çıkmayı hedefleyenler; diğer yanda ise ulusal güvenlik kaygılarını her şeyin üzerinde tutan, tavizsiz ve katı bir duruşu savunan "ulusalcı-şahin" kanat.

Bahçeli'nin açıklaması, ikinci kanadın pozisyonunu en net şekilde ortaya koyarak hükûmete müzakere ve yumuşama politikalarına yönelmemesi konusunda açık bir uyarı gönderiyor. Önümüzdeki dönemde Ankara'nın Kıbrıs ve Suriye gibi kritik dosyalarda izleyeceği yol, bu iki kanattan hangisinin daha baskın çıkacağını ve Türkiye'nin 21. yüzyıldaki stratejik yöneliminin ne olacağını belirleyecek. Ankara'dan sızan son bilgiler Bahçeli'nin çağrısının, sadece bir siyasi demeç ya da propaganda aracı olarak değil, aynı zamanda Türkiye'nin gelecek vizyonuna -2030'ların Türkiye'sine- dair verilen bir mücadelenin de ilânı olarak öne çıktığını gösteriyor. 

Photo: Yeni Şafak