Skip to main content

Doğu Akdeniz'de Türkiye-Suriye Deniz Anlaşması Oyunun Kurallarını Değiştirebilir. İşte Nedeni

Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki manevra alanı giderek daralıyor. Yunanistan, Kıbrıs ve İsrail arasında genişleyen ittifakın kıskacında sıkışan ve Washington tarafından giderek kenara itilen Ankara, yakında elindeki son kozu oynamak zorunda kalabilir: Suriye ile deniz yetki alanları sınırlandırma anlaşması.

Al-Monitor'da yazan Ezgi Akın'a göre, son dönemde imzalanan Lübnan-Kıbrıs denizcilik ve münhasır ekonomik bölge anlaşmaları, Türkiye ile Kıbrıs Türklerinin bölgedeki yalnızlığını daha da pekiştirdi. Lefkoşa ile Beyrut arasında 26 Kasım'da imzalanan anlaşma, Kıbrıs'ın bölge komşularıyla yaptığı üçüncü anlaşma niteliği taşıyor. Daha önce 2003'te Mısır, 2010'da ise İsrail ile benzer anlaşmalar imzalanmıştı — hepsi de Ankara'nın itirazlarına rağmen.

Peki Türkiye-Suriye denizcilik anlaşması neden dengeleri alt üst edebilir?

Birincisi, böyle bir anlaşma Türkiye'nin Doğu Akdeniz'in önemli bölümleri üzerindeki taleplerini meşru zemine oturtacak ve rakiplerinin ördüğü hukuki çerçeveye meydan okuyacak. Türkiye uzun süredir, Kıbrıs Cumhuriyeti'nin tek taraflı deniz sınırı belirlemelerinin Kıbrıs Türklerinin haklarını yok saydığını ve uluslararası meşruiyetten yoksun olduğunu savunuyor. Suriye ile yapılacak bir anlaşma, Ankara'ya kendisini dışlayan anlaşmalar ağına karşı kendi ikili anlaşmasını kazandıracak.

İkincisi, böyle bir anlaşma planlanan enerji alt yapı projelerini tehlikeye atabilir. Kısa süre önce Washington'da düzenlenen zirve, Kıbrıs, Yunanistan, İsrail ve ABD enerji bakanlarını bir araya getirerek Türkiye'yi açıkça dışlayan bir enerji mimarisine Amerika'nın desteğini gözler önüne serdi. ABD Dışişleri Bakanlığı, "kötü niyetli aktörlere bağımlılığı azaltarak bölgenin enerji kaynaklarını çeşitlendirme" hedefini vurguladı — hem Rusya'yı hem de Türkiye'yi hedef aldığı değerlendirilen bir söylem.

Üçüncüsü, böyle bir anlaşma Türkiye'nin gelecekteki hidrokarbon projelerinde vazgeçilmez bölgesel aktör konumunu yeniden tescil edecek. Ankara merkezli Dış Politika Enstitüsü'nden eski diplomat Gülru Gezer, Al-Monitor'a yaptığı açıklamada, "Suriye ile münhasır ekonomik bölge anlaşması hem uygun hem de son derece önemli olacaktır" dedi. Gezer, karşı hamle yapılmazsa Türkiye'nin etkisini kısıtlamaya yönelik yeni sınırlandırma anlaşmalarının peş peşe geleceği uyarısında bulundu.

Gezer şöyle devam etti: "Ankara karşı hamle yapmadığı takdirde bu tür anlaşmalar birbirini izleyecek. Amaç, Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki nüfuzunu sınırlamak."

Ankara'da iktidar partisi de mevcut gidişattan duyduğu rahatsızlığı açıkça dile getirdi. Parti Sözcüsü Ömer Çelik, Lübnan-Kıbrıs anlaşmasını kastederek, "Bu anlaşma tamamen hukuka aykırıdır" dedi ve bunu "Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin egemenlik haklarını gasp etme girişimi" olarak nitelendirdi.

Yılın başlarında Ulaştırma Bakanı Abdulkadir Uraloğlu, Ankara'nın Şam ile denizcilik anlaşması arayışında olduğuna işaret etmişti. Yunanistan ve Kıbrıs derhal itiraz ederek Suriye'nin geçiş hükümetinin uluslararası anlaşmalar imzalama yetkisine sahip olmadığını ileri sürdü.

Resmî bir Türk kaynağı Al-Monitor'a, aktif bir müzakere süreci bulunmasa da kapının açık kaldığını doğruladı. Kaynak şunları söyledi: "Türkiye, tanıdığı tüm kıyıdaş devletlerle deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasını âdil, hakkaniyete uygun ve uluslararası hukuka paralel biçimde ele almaya hazırdır."

Ancak önemli belirsizlikler varlığını koruyor. Middle East Institute Türkiye Programı Direktörü Gönül Tol, böyle bir anlaşmanın Türkiye'nin çıkarlarına hizmet edeceğini belirtmekle birlikte, "Sharaa'nın tamamen Türkiye'nin yanında yer almasını beklemek gerçekçi olmaz" dedi. Suriye'nin yeni liderliğinin Ankara'nın denizcilik hedefleriyle ne ölçüde örtüşeceği, yanıtı merakla beklenen temel soru olmaya devam ediyor.

Yine de elindeki seçenekler iyice azalan Türkiye için Suriye ile denizcilik anlaşması, Doğu Akdeniz'in kurallarını yeniden yazma yolundaki son büyük fırsat olabilir.